Son günlerde Amerika Birleşik Devletleri’nin uluslararası politikaları üzerindeki etkisi, dünya genelinde tartışmalara yol açıyor. Özellikle Orta Doğu ve Afrika bölgelerinde izlediği geri çekilme stratejileri, yalnızca siyasi denklemleri değil, aynı zamanda milyonlarca insanın yaşamını da tehdit ediyor. Bu kapsamda, 14 milyon insanın doğrudan etkilendiği bu durum, hem insani krizleri tetikleyebilir hem de küresel güvenlik dengesinde ciddi sarsıntılara yol açabilir.
Amerika Birleşik Devletleri, tarih boyunca birçok uluslararası çatışmaya müdahil olmuş ve bu süreçte önemli askeri güç ve finansal destek sunmuştur. Ancak son yıllarda özellikle Trump yönetimi ile başlayan ve Biden yönetimi ile devam eden 'Amerika'yı Önce' politikası, birçok bölgede Amerikan askeri varlığının azalmasına neden oldu. Bu geri çekiliş, yerel grupların güç kazanmasına ve uluslararası terör örgütlerinin yeniden filizlenmesine zemin hazırladı.
Özellikle Afganistan'da yaşanan çekilme süreci, bu geri çekilmenin en çarpıcı örneklerinden biri. ABD’nin Afganistan’dan çıkması sonucunda Taliban’ın kontrolü yeniden ele alması, yüz binlerce insanın hayatını tehlikeye attı. Kadınların eğitim hakları, insan hakları ve temel yaşam standartları büyük bir tehdit altında. Afganistan’da 14 milyon insanın, bu geri çekilmenin doğrudan kurbanı olacağı tahmin ediliyor. Geri çekilmenin yarattığı iktidar boşluğu, bu türden insani trajedilere zemin hazırlamakta.
Bunun yanı sıra, ABD’nin Orta Doğu ve Afrika'daki askeri varlığına dair azalması, uluslararası güvenlik dengelerini de sarsıyor. Özellikle Yemen, Suriye ve Libya gibi karmaşık çatışma bölgelerinde, bu boşluğu değerlendiren radikal gruplar ve devlet dışı aktörler, bölge genelinde nüfuz kazanmaya başladı. Bu durum, sadece bölgedeki insanları değil, uluslararası toplumu da doğrudan etkilemekte. Amerika'nın geri çekilişi, bu ülkelerde istikrarı sağlamak için çalışan birçok uluslararası yardım kuruluşunun da işini zorlaştırıyor.
Uluslararası krizlerin yanı sıra, ABD’nin geri çekilme stratejisinin bir diğer yansıması da Avrupa’daki güvenlik ortamında görülmektedir. NATO müttefikleri, Amerika’nın askeri varlığının azalması üzerine kendi savunma bütçelerini artırma kararı alırken, bu durum yeni bir silahlanma yarışını da beraberinde getirebilir. Bu bağlamda, ABD’nin geri çekilmesi, sadece mevcut krizleri derinleştirmekle kalmayıp, gelecekteki olası çatışmalar için bir zemin oluşturması bakımından da endişe vericidir.
Sonuç olarak, Amerika Birleşik Devletleri’nin geri çekilmesi, yalnızca 14 milyon insanın hayatını tehlikeye atmakla kalmayıp, uluslararası güvenlik dengelerini derinden etkilemektedir. Bu durumdaki insani krizlerin önüne geçmek, uluslararası toplumun ve özellikle büyük güçlerin ortak çaba sarf etmesini gerektirmektedir. Aksi takdirde, geçmişte olduğu gibi yeni savaşlar ve insan hakları ihlalleri ile karşı karşıya kalmamız kaçınılmaz olacaktır.
ABD'nin bu tür geri çekilmelerinin sonuçlarını anlamak ve bunlara karşı önlemler almak, gerek ulusal düzeyde gerekse uluslararası düzeyde acil bir ihtiyaçtır. Aksi halde, dünya genelindeki bu tür insani krizler, sadece o bölgedeki insanları değil, tüm dünyayı etkileyecek kadar büyüyebilir. Herkes için daha güvenli ve yaşanabilir bir gelecek adına, bu sorunların üzerinde ciddiyetle durulmalı ve çözümler üretilmelidir.